Küresel Deniz Taşımacılığı: Riskler, Tarifeler ve Tedarik Zinciri
2024 ve 2025'in ilk yarısı, küresel deniz taşımacılığı sektörü için jeopolitik gerilimlerin, değişken ticaret politikalarının, karbonsuzlaşma baskısının ve sektördeki ittifakların yeniden yapılanmasının yön verdiği, hızla değişen işletim koşullarının damga vurduğu bir dönem olmuştur. Bu iç içe geçmiş dinamikler, operasyonel ortamı her zamankinden daha öngörülemez hale getirerek tedarik zinciri yöneticileri ve dış ticaret profesyonelleri için önemli zorluklar ve belirsizlikler yaratmaktadır. Bu analizde, küresel ticareti doğrudan etkileyen bu kritik faktörler detaylı bir şekilde incelenecek ve tedarik zinciri üzerindeki yansımaları analiz edilecektir.
Jeopolitik Kriz Bölgeleri: Küresel Ticaretin Kritik Geçitleri
Kesintisiz deniz geçitleri, küresel ticaretin sağlıklı işleyişi için hayati öneme sahiptir. Ancak son dönemde artan jeopolitik gerilimler, bu kritik arterleri doğrudan tehdit ederek tedarik zinciri güvenliğini stratejik bir endişe kaynağı haline getirmiştir. Özellikle Kızıldeniz ve Hürmüz Boğazı gibi kilit noktalardaki istikrarsızlıklar, küresel mal akışını sekteye uğratma potansiyeli taşımaktadır.
Kızıldeniz Krizi ve Süveyş Kanalı'ndan Kaçış
Kızıldeniz çevresindeki süregelen belirsizlikler, deniz taşımacılığı hatlarının dünyanın en işlek ticaret rotalarından biri olan Süveyş Kanalı'ndan kaçınmasına neden olmuştur. Mayıs 2025 başı itibarıyla kanaldan geçen tonaj seviyeleri, 2023 ortalamasının yaklaşık %70 altında seyretmektedir.
Gemilerin bu rota yerine Afrika'nın güneyindeki Ümit Burnu'nu dolaşmayı tercih etmesi, "mesafe ayarlı talep" artışına yol açarak sefer sürelerini uzatmış ve mevcut gemi kapasitesinin daha büyük bir kısmını meşgul etmiştir. Bu durum, transit sürelerini ve dolayısıyla navlun maliyetleri ile operasyonel giderleri önemli ölçüde artırmıştır. Mevcut öngörüler, bu durumun kalıcı olmaktan ziyade bölgedeki jeopolitik gerilimlerin azalmasıyla birlikte normale dönebileceği yönündedir.
Hürmüz Boğazı: Enerji ve Konteyner Ticaretinin Kilit Noktası
Basra Körfezi'ni Umman Körfezi'ne bağlayan Hürmüz Boğazı, küresel enerji ve kontener ticareti için vazgeçilmez bir geçittir. Boğazın stratejik önemi aşağıdaki verilerle daha net anlaşılmaktadır:
- Küresel deniz ticareti hacmindeki payı: %11
- Denizyoluyla taşınan petrol ihracatındaki payı: %34
- LPG ihracatındaki payı: %30
- Yakın çevresindeki konteyner liman trafiği: 30 milyon TEU üzeri
Haziran 2025 ortası itibarıyla boğazdan günde ortalama 144 gemi geçiş yapmaktadır. Bu gemilerin %37'sini tankerler, %17'sini konteyner gemileri ve %13'ünü dökme yük gemileri oluşturmaktadır.
Boğazın olası bir kapanması, yılda 42.400'den fazla geminin geçişini durdurarak küresel ekonomi için sarsıcı bir etki yaratacaktır. Böyle bir senaryo, özellikle küresel petrol ve gaz piyasalarını derinden istikrarsızlaştıracaktır. Mevcut alternatif boru hattı kapasitesinin bu ölçekte bir kesintiyi telafi etmek için yetersiz olması, riskin ciddiyetini artırmaktadır. Şu an için boğaz trafiğinde kayda değer bir değişim gözlenmese de, potansiyel bir kesinti riskinin, navlun maliyetleri ve sigorta primlerinde ani bir tırmanışa neden olabilecek bir "risk primi" olarak piyasalarda fiyatlandığı unutulmamalıdır.
Ticaret Politikaları ve Tarifelerin Piyasalar Üzerindeki Etkisi
Fiziksel kesintilerin yanı sıra, değişken ticaret politikaları ve yeni gümrük tarifeleri de küresel ticaret ve deniz taşımacılığı için önemli bir belirsizlik kaynağıdır. Hükümetlerin aldığı kararlar, hizmet talebini, filo kapasitesi ihtiyacını ve ticaret rotalarını hızla yeniden şekillendirerek piyasalarda ani dalgalanmalara yol açabilmektedir.
ABD Tarifelerinin İlk Şok Dalgası: İptal Edilen Seferler ve Düşen Hacimler
2 Nisan 2025'te ABD'nin yeni ticaret tarifelerini duyurması, piyasada ani ve sert bir reaksiyona neden olmuştur. Taşıyıcılar, tarifelerin tetiklediği ani talep düşüşüne yanıt olarak, kapasiteyi piyasadan çekmek amacıyla "blank sailing" (planlı liman uğraklarının iptal edilmesi) uygulamalarını hızla artırmıştır. Bu dönemde yaşanan kapasite düşüşü ve ticari daralma şu verilerle özetlenebilir:
- Trans-Pasifik rotasındaki "blank sailing" sayısı Nisan ayında 80'in üzerine çıkarak, COVID-19 dönemindeki Mayıs 2020 rekoru olan 51'i geride bırakmıştır.
- Çin çıkışlı sevkiyat rezervasyonlarında %30 ila %50 arasında bir düşüş gözlenmiştir.
- Çin'deki konteyner limanlarında elleçlenen hacim, Nisan ortası itibarıyla %6,1 azalmıştır.
- Los Angeles gibi büyük ABD limanları, ithalat hacimlerinde %35'e varan düşüşler bildirmiştir.
Ertelenen Tarifeler ve Öne Çekilen Sevkiyatlar
Piyasadaki bu negatif hava, yüksek tarifelerin uygulanmasına 90 günlük bir ara verildiğinin duyurulmasıyla tamamen tersine dönmüştür. İthalatçılar, bu dönemi bir fırsat olarak görerek tarifeler yürürlüğe girmeden önce envanterlerini doldurmak amacıyla sevkiyatları öne çekmişlerdir ("front-loading"). Bu ani talep artışı, taşıyıcıların "blank sailing" kararlarını yeniden gözden geçirmesine ve kapasiteyi tekrar piyasaya sunmasına yol açmıştır. Bu örnek, ticaret politikalarındaki en küçük bir değişimin bile tedarik zinciri stratejilerini ne kadar hızlı ve köklü bir şekilde etkileyebileceğini çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Ticaret politikaları, yalnızca anlık değil, aynı zamanda uzun vadeli ticaret akışlarını da yeniden şekillendirme potansiyeline sahiptir.
Sektörün Geleceğinde Diğer Zorluklar
Anlık jeopolitik ve ticari krizlerin ötesinde, deniz taşımacılığı sektörünün geleceğini şekillendiren daha geniş ve yapısal zorluklar da bulunmaktadır. Bu unsurlar, sektördeki tüm paydaşlar için uzun vadeli stratejik planlamayı zorunlu kılmaktadır.
Özellikle konteyner segmentinde teslim edilen yeni gemi kapasitesi, yavaşlayan küresel ticaret büyümesi karşısında potansiyel bir kapasite fazlası endişesini yeniden gündeme getirmiştir. Kızıldeniz krizi gibi jeopolitik gerilimlerin yarattığı "mesafe ayarlı talep" artışı, bu kapasite fazlasını geçici olarak maskelemiştir. Ancak bu krizler sona erip ticaret rotaları normale döndüğünde, gizli kalan bu kapasite fazlasının aniden piyasaya çıkması ve navlun oranları üzerinde ciddi bir aşağı yönlü baskı yaratması riski bulunmaktadır. Bununla birlikte sektör, güçlendirilmiş çevresel sürdürülebilirlik hedefleri, karbonsuzlaşma baskısı, teknolojik ilerlemeler ve filo yenileme ihtiyaçları gibi bir dizi yapısal dönüşümle de yüzleşmek zorundadır.
Kaynak: 2025 Review of Maritime Transport